Söze nasıl başlanır bilemedim ama aylar, yıllar geçti ve okulum bitmek üzere. Bu kadar çabuk nasıl geçti? Nasıl son sınıf oldum? Bir ömür böyle mi geçecekti? Vb. sorular kafamda bir film şeridi gibi geçiyordu.
Hadi hep birlikte filmimizi özetleyelim; ortaokulun son sınıfıdır, sınav zamanıdır ve sınavdan orta düzeyde bir puan alınmıştır. Bu puan ile yapılacak şey neydi? Düşünüp dururken, evin yegâne reisi “Annem” fikri ile beni İmam Hatip Lisesi’ne gitmem gerektiğine ikna etti. Anneciğim ellerinden öpüyorum. Bana ne güzel bir okul söyledin ve ne güzel bir dünyanın içine girmemde vesileci oldun.
İlk dönemlerim, nicelerimizin adaptasyon dediği zorlu süreçle geçti. Fakat İmam Hatibin rahmeti olduğunu sonralardan anladığım bir hal üzere bu adaptasyon sürecini çabuk atlattım. Adapte olduk olmasına ama bu imam hatiplilik nasıl bir şeydi? Duruşu, hali, tavrı nasıl olmalıydı? İşte bu sorular, beni okulumuzun mezun derneği ile tanışmam sayesinde cevap buldu. Artık bir hedefim vardı, derdim vardı, heyecanım vardı. Ben bir “KÖPRÜ” idim. İmam hatipli olmak köprü olmaktı, farkındalıktı çünkü. Bu bilinç ve şuur okulumun 3.yılında bir emaneti üzerime almamla sonuçlandı. Evet, artık okul Öğrenci birliği başkanıydım. Bu sorumluluk sayesinde artık attığı adımların daha bir farkında bir birey olmuştum. Çünkü yapacağım çalışmalar, alacağım kararlar benden sonraki kardeşlerimi de ilgilendiriyordu. Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım? Sorusu hiçte sandığım gibi uzun sürmedi. Tıpkı benim gibi düşünen, dertlenen, samimi, anlaşabildiğim yol arkadaşlarım yanımdaydı. Onlarla birlikte, başta kendimizin ve okulumuzun gelişmesi için çalışmalar yapmaya başladık ve çok güzel sonuçlar aldık. Elhamdülillah.
Günler böyle geçerken, şimdi son sınıftayım ve nice kardeşlerim gibi şunu söylüyorum “ne çabuk bitti”. Sonra kendime şunu da söylemeden edemiyorum “ İşimiz Vaktimizden Çok”.
Yeni hayatım, 4.yaşın kutlu olsun…